Ankara’nın binlerce yıllık hikâyesi sahnede... 

Tarihin Derinliklerinden Cumhuriyet’e Uzanan Bir Yolculuk

Ankara’nın başkent oluşunun 101. yılı şerefine, sanatçı Pınar Ayhan’ın yazdığı ve sahneye koyduğu “Şehirlerin Ecesi ANKARA” izleyiciyle buluştu.

​

120 kişilik bir sanatçı ve teknik ekipten oluşan bu büyük prodüksiyonda, gösterinin anlatıcılığını üstlenen Pınar Ayhan’a, Orhun Orhon yönetimindeki Unique Senfoni Orkestrası ve 25 kişilik Saygun Filarmoni Korosu ve büyüleyici sesleriyle bariton Mehmet Yılmaz ve koloratur soprano Ceren Aydın eşlik ediyor. Ankara Kulübü Derneği’ne bağlı seğmenler ve dansçılar da dönemin ruhunu yansıtan etkileyici performanslarıyla sahnede yer alıyor.

 “Şehirlerin Ecesi ANKARA”, şehrin binlerce yıllık tarihini müzik, dans, anlatı ve görsellerle harmanlıyor. Bu müzikli anlatı, Ankara’nın coğrafyasından, tarih boyunca şehre hayat veren medeniyetlerin izlerine kadar Ankara’nın ruhunu adım adım yansıtıyor. Hititlerden Friglere, Roma’nın ihtişamından Selçuklu’nun maneviyatına ve Osmanlı’nın kültürel mirasına kadar pek çok dönemi kapsayan bu hikâye, şehri bir “medeniyetler köprüsü” olarak resmediyor. Kızılırmak ile Sakarya arasında Hititlerin sessiz yankılarından, Friglerin “Midas’ın Düğümü” efsanesine, Antik Gordion’un görkeminden Roma’nın sütunlarına, Augustus Tapınağı’nın zamansız hikâyesinden, Hacı Bayram Veli’nin ilahi felsefesine uzanan bu anlatıda müzik ve koro, izleyiciyi zamanda bir yolculuğa çıkarıyor. Fısıltılar, Friglerden Selçuklu’ya kentin değişen isimlerini dile getirirken; ritmik melodiler, Ahilik teşkilatının ahlak ve kardeşlik ilkelerini sahneye taşıyor. Anlatı, Kurtuluş Savaşı’nın zorlu günlerine ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişine ve Cumhuriyetin ilanına kadar uzanıyor.

​

Sanat, tarih ve teknoloji bir arada
Müzik, dans ve anlatının yanı sıra, yapay zekâ destekli görsellerle zenginleştirilen bu sahne gösterisi, Ankara’nın modern Türkiye’nin başkenti oluşuna kadar olan süreci epik bir dille işlerken, izleyicilere görsel, işitsel ve duygusal bir şölen sunuyor. Bir yanda geçmişin yankıları, diğer yanda Cumhuriyet’in yükselişi sahnelenirken, Ankara’nın “şehirlerin ecesi” olarak tarih boyunca oynadığı rolün önemi izleyiciye hissettiriliyor. Son bölümde, Gazi Mustafa Kemal’in vizyonu ve inancıyla Ankara, yeniden doğuşun ve ilerlemenin sembolü olarak resmediliyor. Türk milletinin azmi ve kararlılığı, sahnede yankılanan ezgiler ve koreografilerle bütünleşiyor. Final, Cumhuriyet’in ilanını müjdeleyen coşkulu görkemli bir eser ile kapanıyor; izleyiciye Ankara’nın geçmişten geleceğe uzanan ruhunu taşıyor.